TÜRKÇEMİZ
Yer yüzündeki diller arasında Türkçenin içine girdiği gurup Ural-Altay dilleri gurubudur. Ural-Altay dilleri eklemeli dillerdir. Bunlardan başka Hint-Avrupa dillerinin tesirinde kalanlar hariç olmak üzere bu dillerde kelime sırası aşağı yukarı aynıdır.
Ural Kolu Fin-Ugur(Fince, Macarca)
Samoyed(Samoyedce)
Altay Kolu Türkçe, Mançurca, Moğolca
Demek ki Türkçe, Ural-Altay dillerinin Altay koluna bağlı bir dildir. Bu diller içinde Türkçeye en yakın olanı ise Moğolca’dır.
Türkemiz; Çince, Hintçe, İngilizce ve İspanyolca’dan sonra en çok konuşulan beşinci dildir.
Toplumları ayakta tutan, ulusları parçalanıp yok olmaktan kurtaran duygu, düşünce, inanç ve kültür birliğidir. Bu birliği sağlayan ve gelecek kuşaklara aktaran unsur da dildir. Karamanoğlu Mehmet Bey Anadolu’da birliğin sağlanması için dil ve kültür öğesinin önemini kavramış 1277’de duyurduğu fermanla “Türkçe’den başka dil konuşulmaması gerektiğini ve Türkçenin resmi dil olduğunu” ilan etmiştir.
TÜRK YAZI DİLİNİN TARİHİ GELİŞMESİ
1) Eski Türkçe:
Türk yazı dilinin ele geçen ilk örnekleri Orhun abidelerinin (8. yy) metinleridir. Fakat bu metinler Türk yazı dilinin ilk örnekleri değildir. Orhun abidelerindeki dil çok işlenmiş, ileri düzeyde bir yazı dilidir. Bu yüzden Türk yazı dili tarihinin başlangıcının 8. yüzyıldan, en azından birkaç asır daha önce olduğunu söyleyebiliriz.
Eski Türkçe devresi 12 ve 13. yüzyıla kadar devam etmiştir. Bu ilk yazı dili bütün Türklüğün tek yazı dili olarak kullanılmış, Orta Asya’da geniş bir sahayı kaplayan Türklük alemi yüzyıllar boyunca hep aynı dille okuyup yazmıştır. Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük bir kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu devreye Uygur devresi yazı diline ise Uygurca da denir.
2)Kuzeydoğu Türkçesi, Batı Türkçesi:
Eski Türkçeden sonraki devrede Türkçe karşımıza birden fazla yazı dili ile çıkmaktadır. Bunun nedenleri:
1) Orta Asya’daki Türklük aleminin parçalanarak büyük kütleler halinde Hazar denizinin kuzeyinden ve güneyinden batıya yayılması.
2) Yeni kültür merkezlerinin meydana gelmesi.
3) İslam kültürünün Türkler arasına gittikçe kuvvetli bir şekilde yerleşmesi.
İşte bu gibi nedenlerden ötürü Eski Türkçe ömrünü tamamlamış ve ayrılan Türk kollarının yeni kültür merkezleri etrafında kendi şivelerine dayanan yazı dilleri meydana getirmeleri birden fazla yazı dilinin doğmasına ve gelişmeye başlamasına neden olmuştur.
a) Kuzeydoğu Türkçesi: 13. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır, günümüzde yerini Özbekçe’ye bırakmıştır.
b) Batı Türkçesi: 13. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Batı Türkçesi iç ve dış gelişme ve değişiklikler bakımından üç evreye ayrılır.
1) Eski Anadolu Türkçesi
2) Osmanlıca
3) Türkiye Türkçesi
1) Eski Anadolu Türkçesi:
13, 14 ve 15. yüzyıllardaki Türkçedir. Bu devreye Batı Türkçesinin kuruluş evresi olarak bakmak yerinde olur . Bu devir Batı Türkçesinin en temiz devridir. Bu devrin sonlarına doğru Türkçeye Arapça ve Farsça unsurlar girmeye başlamıştır. Bunun sonucunda da Osmanlıca denilen dil doğmuştur.
2) Osmanlıca:
15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar devam etmiş olan yazı dilidir. Dört yüz yıldan fazla kullanılan bu dil doğal olarak değişik devrelerden geçmiştir. Osmanlıca Arap harfleriyle yazılıp Türkçe okunan bir yazı dilidir. 
3) Türkiye Türkçesi:
Osmanlı Devleti’nde resmi dil Türkçe olduğu halde bu dil medreselerde okutulmazdı. Medreselerde öğretilen dil Arapça'ydı. 1908’de Meşrutiyet’le birlikte medreselerde Türkçe eğitim başlamıştır.
Tanzimat ve 2. Meşrutiyet dönemlerinde dil üzerine büyük tartışmalar yapılmıştır.
Atatürk’ün 1928 yılında “Harf Devrimi"ni yapmasıyla Arap harflerinin yerini Latin harfleri almıştır.
|